ölüm

    ölüm, insanın kendine yakışanı giymesidir. şimdi bir yakınımız öldüğünde gusül abdestimizi alıp, temiz kıyafetlerimizi, hatta siyah takımlarımızı giyip o kişinin cenazesine gideriz. o takım elbise zaten üzerimize cuk oturmaktadır. bir de siyah rayban güneş gözlüklerimizi taktık mı acaip canti oluruz. kendimiz ölürsek de bizi bir güzel yıkar temizlerler, beyaz kefenimizi giydirirler -ki beyaz insana en çok yakışan renktir- ve ceviz ağacından yapılmış tabutumuza koyuverirler. orda bile yakışıklıyızdır. bu nedenledir ki; ölüm insanın kendine yakışanı giymesidir.
    (azrail kapıma geldiğinde de bu kadar yavşak olabilecek miyim çok merak ediyorum...)
    (07.07.2007 01:12)

irfan

    bir demet tiyatro'nun eski bölümlerinde engin günaydın tarafından canlandırılan ve zabıta olan karakterin ismidir. vampir irfan da derlerdi. süper adamdı.
    (07.07.2007 01:01)

dalgalandım da duruldum

    bu güzel eserin bestesi feriha tunceli'ye aittir ve eser acemkürdî makamındadır. müslüm gürses de seslendirmişti zamanında.
    (07.07.2007 00:58)

the dispossessed

    bu kitap bir ütopya kitabı gibi gözükse de aslında tam tersi bir distopyadır. anarres ve urras adında iki gezegen anlatılır romanda. urras, tamamen kapitalist bir topluma ve yönetime sahip bir gezegendir. anarres ise, urras'taki yönetime karşı çıkan odo ismindeki bir anarşistin, yandaşlarını toplayarak göç ettiği ve burada anarşist bir toplum kurduğu gezegenin ismidir. anarres'te yaşayan genç fizikçi shevek romanımızın kahramanıdır ve sağlam bir odocudur. bu arkadaş kalkıp urras'a bir yolculuğa çıkar, hem çalışmalarıyla orada kendini ispat etmek hem de atalarının 150 yıl önce göç ettiği eski memleketini ziyaret etmek için... sonra da olaylar gelişir zaten.

    romanda, komün toplum ideali bir ütopyaymış gibi değil, realist bir tarzla eksiklikleri ve olumsuzlukları çok iyi bir biçimde betimlenerek anlatılmıştır. diğer yandan kapitalist toplumun bireylere değil, güç dengelerine verdiği önem de resmen gözümüze gözümüze sokulmaktadır. (entel cümleler kurayım diye kıçım patladı afedersin. beceremiyorum da zaten.)

    sonuçta güzel kitap. okuyunuz, okutunuz.
    (07.07.2007 00:38)

rasim özdenören

    islâmi kesimin en sağlam kalemlerinden biri. boğazdan akıp giden buz gibi şerbet kıvamında hikayeleri var. kanımca gelmiş geçmiş en büyük türk hikayecilerinden biri olarak sayılabilir. yok, abartmadım.
    (03.07.2007 11:49)

demiryolu hikayecileri

korkuyu beklerken

a clockwork orange

    kitabı ile filmi arasında uçurumlar olmasa da derin farklılıklar olan eserdir. kitapta alttan alta verilen mesajlarla daha çok sistem eleştirisi yapılır. ancak filmde herhangi bir eleştiriden de çok şiddet kavramı irdelenmektedir. tabii filmde de sistem eleştirisi vardır ancak kitapta daha politik, daha eleştirel bir hava mevcuttur. sonuç olarak ikisi de birer başucu eseridir ve ikisinden alınan haz çok farklıdır. zaten işin güzelliği de tam buradadır...
    (30.06.2007 02:05)

ne evet ne hayır

    oğuz atay'ın korkuyu beklerken isimli kitabındaki en keyifli ve en düşündürücü hikayedir. bir gazetenin gönül postası köşesinde yazan doktor akın korkmaz'a genç bir adamdan bir mektup gelir. kahramanımız sevdiği insandan, kavuşamadığından, aşkına karşılık göremediğinden, sevgilisinden 'ne evet ne hayir' bir cevap alamadığından bahseder durur. ama mektup berbat bir türkçe ile yazılmıştır ve bir sürü yazım hatası ile doludur. aşk doktoru akın korkmaz da bu mektubu bizlere sunar ve parantez içlerinde kendi fikirlerini belirtir. kimi yerde gülümsetir, kimi yerde bir anlık kahkaha attırır, çoğunluğunda düşündürür. her oğuz atay eseri gibi okunası, okutulasıdır...
    (30.06.2007 01:57)

sayfa: 1...-7-8-9

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.